29.09.2015

Kritik: Marslı


Uzun zamandır dişe dokunur bir film çıkaramayan ( tabii bu benim görüşüm ) usta sinemacı Ridley Scott son filmi Marslı ( The Martian ) ile Alien ve Blade Runner gibi bilim-kurgu başyapıtlarının seviyesine ulaşamasa da en azından formunu yeniden yakaladığını gösteriyor. Filmin tam da NASA'nın Mars'ta akışkan su olduğuna dair açıklamasının ( yani Mars'ta hayat mümkün görünüyor ) üstüne vizyona girmesi de bir yandan bıyık altı gülümsemelerine yol açtı, diğer yandan da şüpheci komplo teorilerine. Oysa Mars'ta su olduğuna dair çeşitli kanıtlar 70'li yıllardan beri mevcut ( yani açıklama çok da haber değeri taşımıyor sanki ) ve neredeyse bir NASA propoganda filmi niteliği taşıyan Marslı'nın vizyon tarihiyle NASA açıklamasının senkronize edilmesi hiç şaşırtıcı değil. Yine de Scott'ın bu konudaki açıklamasına kulak verelim: "Mars'ta su olduğu bilgisini NASA bana aylar önce söylemişti ama filme bunu entegre edemeyecek kadar ilerlemiştik. Yine de ortaya çıkan işten memnunum zira senaryoyu değiştirseydik ( yani Mark gidip de devasa buzulu bulsaydı ) çektiğim çok iyi bir sahneyi ( Mark'ın suyu ürettiği sahne ) kaybetmiş olacaktım."


Andy Weir'in aynı adlı romanından uyarlanan Marslı bilim-kurgu türünde olmakla beraber işin bilim kısmına kurgudan ( daha doğrusu kurmaca demeliyiz herhalde ) daha fazla ağırlık veriyor. Bu da filmi hem daha inanılır, hem de açıkçası daha başarılı kılıyor zira olmayacak hikayelere, uçuk fantazilere bir hayli doyduk galiba. Üstelik, doğruya doğru, bilim o denli ilerledi ve evrenin sırlarına dair şifreleri o denli zorlamaya başladı ki saf bilim çok daha heyecan verici olmaya başladı. Son yıllarda kurgudan ziyade bilime ağırlık veren Gravity, Interstellar gibi izleyici ve eleştirmen nazarında takdir toplayan başka yapımların da ses getirmesi boşuna değil. Şunu kabul etmemiz lazım galiba: Mars'tan gelen uzaylı düşmanları alt etmek değil de, Mars'ta patates yetiştirebilmek çok daha büyük ve heyecan verici bir mucize.


Marslı'nın referanslarından biri de Robinson Crusoe şüphesiz. İnsan elinin değmediği ıssız bir coğrafyada ( Mars için de doğru bu, kısmen yeni keşfedilmiş Amerika kıtası için de ) hayatı yeniden üreten yalnız bir adamın hikayesini anlatan Marslı'nın Mark'ı kendisinden yüzyıllar önce benzer bir maceraya maruz kalan Robinson'ın uzaktan akrabası adeta. Öte yandan daha muzip izleyiciler eminim Mark'taki olağanüstü MacGyver potansiyelini de fark etmiş ve akıllarının bir köşesine not etmiştir. Mark'ın Mars'ta kimyevi marifetlerle su üretmesi ( şimdi bunun gereksiz olduğunu biliyoruz, malum zaten su varmış ama olsun, çaba yeter ), kendi dışkısını kullanarak tarım yapması vs tam da adamımız MacGyver'a yakışacak cinlikte fikirler, değil mi?


Sonuç olarak önümüzde eğlenceli ( ha-ha eğlenceli değil elbette, mizah yönü azımsanamaz belki ama burada eğlenceli derken "entertaining" demek istiyorum ), iyi oynanmış, iyi yazılmış, çok da güzel çekilmiş bir film var ve Interstellar kadar iddialı olmadan ( görsel anlamda olduğu kadar içerik anlamında da söylüyorum bunu ) bu kadar uzun bir hikayeyi ( 140 dk ) izletmek de her babayiğidin harcı değil.
****
Değerlendirme 5 yıldız üzerinden yapılmaktadır


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder